Yükleniyor . . .

İNSANLIK ÜÇ MAYMUNU OYNUYOR

Belki de insanlık, büyük bir dramın içinden geçiyordur. Derin yoksulluk, Avrupa'nın her tarafında yavaş yavaş artarak beliriyor. Dolayısıyla 2024 yılının sıradan bir yıl olmadığını, aslında Plüton’un yılın başında hava burcuna geçip, yılın sonunda toprak burcuna uğrayarak yeniden hava burcuna geçmesinden anlamamız gerekiyor. Gökyüzündeki bu hareketlilik sayfalara sığmayacak, kitaplardan taşacak bilgilerin de açığa çıkmasını sağlayacak. Biz bu yozlaşmaya 2008 yılında Plüton’un Oğlak burcuna geçişiyle geldik. Peki, son 15 yılda insanları yozlaşmaya itenin teknoloji mi, artan nüfus mu yoksa hızlı bir değişim döneminde olmamız mı dersiniz?

2008 yılından bu yana aslında Dünya’da kutuplaşmaya iten siyasal yönetimlerin ortaya çıkması bir yerde gelişmiş veya gelişmekte olan toplumlara da büyük dikteleri yarattı. Hırslar, egolar, siyasal çatışmalar, Dünya’nın ekonomik olarak hızlı büyümesi, ekonomik devalüasyonların oluşması, bunlar aslında mavi gezegenin otokratik yönetime teslim olmasına sebep oldu.

İnsancıl Davranan İle İnsansığ Davranan…

İnsanlığın yaşam yükleri artığından dolayı yozlaşmanın, suçun arttığı, ekonomik krizlerin sadece insanların yaşam kalitelerini değil, varolma mücadelelerine çok büyük setler çektiğini göz önünde bulundurmalıyız. Jüpiter'in 26 Mayıs 2024'te İkizler burcuna geçmesiyle, dünyanın dört bir yanında yaşanan dramatik olaylar daha belirgin hale gelebilir. Bunlar arasında katliamlar, ilhaklar, bebek ticareti, obezite ve açlık gibi sorunlar yer alıyor. Aslında dünya eş zamanlı bir dezerfarmosyonun içine düştü ve büyük bir değişim, zorluklarla karşı karşıya.

Dolayısıyla duyularımızı kapatmamıza, hissetmememize sebep olan bu en çaresiz ve insanlığın bir tarafa sürüklendiği bu çağda, belki de dibin dibini daha nasıl göreceğimizden çok çaresizliği içinde yaşayan toplulukları da duyacağız. Belki Dünya’nın bir yerlerinde toplu intiharların yapıldığını belki de Dünya’nın başka bölgelerinde insanların organlarının canlı canlı kesildiğini duyacağız. Dünya’nın bir yerinde bağımlılıkların arttığına şahitlik ederken ve aslında suçun arttığı, insanın duyarsızlığının arttığını hissedeceğiz. Çaresizlik, bir virüs gibi insan ruhuna ve mavi gezegenimize yerleşmek için uğraşıyor sanki…

Yokluğun İçinden Kendi Ellerimizle Çıkacağız

Peki, bu kadar tutarsız bir dünyada aslında her şeyden bir o kadar da haberdar olmamıza rağmen nasıl bu yozlaşmış dünyayı kötülüklerin içerisinden çıkaracağız? Tepkisiz kalmayarak. Kabul etmeyerek. Birbirimizi cesaretlendirerek. Sadece doğruyu bilmekle değil, doğrunun varlığını, adaletini ortaya koyarak. Başkalarının başına gelenleri sağduyulu bir şekilde sahiplenerek. İşin açıkçası tweet atarak, story atarak duygular pekişmiyor. Daha çok fikir alışverişinde bulunarak, konuşarak, kafa yorarak ve gerekirse bunun üzerine icatlar üreterek bunu yapmalıyız. İnsanlık teknolojiyi üreterek kendi sonunu hazırlamadı. Aslında teknoloji iyi kullandığında çaresi, çözümü ve ulaşamayacağı yer yok. Her “imdat” diyene, her çığlık atana ulaşabildiği gibi aynı zamanda işin ehlini parlatabilir, toplumun eksikliklerini çok hızlı bir şekilde tespit edebiliriz.

Bugün, sosyal medyada yozlaşmanın sadece belirli ülkelerde değil, küresel bir sorun olduğunu görebiliyoruz. 3 çocuklu bir kadının ölüp ölmediğini, komplo teorilerine çevrilmesini, gayet sıradanlaştırarak anlatabilecek kadar dert eden koca dünyanın aslında yanımızda devam eden savaşa kör bakması sağduyumuzu kaybettiğimizi işaret ediyor. İşin magazinsel ve popüler kültürün parlatan, dikkat dağıtan tarafından hareket etmek istiyoruz. Bunun bu şekilde devam etmesini istemiyorsak sosyal medyanın etiğini önce kendi içimizde yaratmalıyız. Herkesi takip etmemeli, herkesin lafına itibar etmemeli, herkesin postunu beğenmemeli ve belki de herkesin reelsını izlememeliyiz. Bu gidişle onların aslında insanları karartma propagandalarına bir yerde çanak tuttuğumuzu, verilerle, sayılarla ortaya koyuyoruz.

Bundan 12 yıl sonra bu yozlaşmış, çürümüş dünyanın yükünü bizden sonraki gelen nesile ve kuşaklara toparlanması çok zor bir yük bırakacağız. Belki de bu derin yalnızlık ve hissizlik bir süre sonra acı hissetmediği, empatisini kaybettiği gibi derin yıkımları ve duymamazlığı da beraberinde getirecek. O yüzden de evlatlarımızın üzerine yük bırakmamalı gelecek nesiller için bile kendimize reçeteler yazmalı ve bu reçeteleri de birçok kişiye okutmalıyız. Unutmayın, elimizden çok şey gelir. Bugünlere biz görmezden gelerek geldik.

Son Söz: Şu zamana kadar yediğimiz zeytin çekirdeklerini toprağa atsaydık, bir zeytin ağacımız olurdu.

Astrolog Zeynep Turan

Yazının Her Hakkı Saklıdır.

10.04.2024 Tarihinde Kaleme Alınmıştır.